Sayfalar

27 Eylül 2018 Perşembe

KANALLAR ŞEHRİ VENEDİK





Seneler önce, ara tatiller sırasında yaptığım yolculuklar da, Venedik bazen yol üzeri durak noktasıydı...Ancak o yıllar da pek dikkatimi vermediğim, fakat aklım da kalıpta, ilk fırsatta gidip görmek istediğim yerleri ,uzun seneler sonrasında programa alıp, Atatürk  hava alanından TK 1871 uçuşu ile Marco Polo hava limanına doğru havalandık....
İnişten sonra pasaport işlemlerini bitirip , dışarı çıktığınızda Venediğe ulaşım için iki alternatifiniz var:
Çıkışta, araçların son ulaşım noktası olan Piazzale Roma meydanına kadar, otobüs ulaşımı veya aktarma yapmadan su taksilerini kullanarak gidebilirsiniz.. Ben,  ACTV nin 5 numaralı otobüsüne 8 euro ödeyerek Piazzale Roma'ya kadar gidip, oradan tren istasyonu karşısında iskelesi olan Vaporettoları  kullandım..www.veneziaunica.it/en  sitesi  üzerinden kombine biletinizi de  temin edebilirsiniz, zira diğer alternatif pazarlığa tabi  ve 80-100 euro arasında...
Güneşin batmasına rastlayan ilk bot seferimde manzara gerçekten çok güzeldi,  Johny Deep ve Angelina Jolie'nin romantik filmi "Turist " in sahnelerini yaşadım.....



Kalacağınız gün sayısına göre vaporetto kombine bileti almanız da fayda var.Ben 3 günlük kombineye 40 euro ödeyerek , Murano, Burano, Lido adalarına ve büyük kanal turunu en az 3 kez değişik iskelelerde indi bindi yaparak aklıma takılan her yeri dolaştım.Detayları anlatacağım....
Bottan Ca'D'Oro iskelesinde inip iki kişinin yanyana  yürüyebileceği tipik bir Venedik  sokağından yaklaşık 50 metre yürüdükten sonra ,yaya trafiğine kapalı olan Strada Nova caddesinde yine bir 100 metre yürüyüşten sonra ,Grand  Canala cepheli, gecesi 125 euro olan Locanda Ai Santi Apostoli oteline ulaştım.
Rialto köprüsüne  özellikle de  Murano ve diğer adalara giden Vaporetto iskelesi olan Nove'ye yakınlığı nedeniyle tercih edilebilecek bir otel.


Akşam yakında olan Santi Apostoli kilisesi meydanında bulunan bir lokantada  deniz ürünleri içeren bir menüyü ev yapımı enfes bir şarapla birlikte alınca yorgunluk falan kalmadı.....
Mümkün mertebe yaya olarak dolaşır ve  nerede olursam olayım,bir şehrin her noktasına girip çıkmak ve halk ile ilişkiye girmek isterim.Bu düşünce ile  ertesi gün 
kü ilk istikamet yakındaki Rialto köprüsü....


1181 yılında Nicolo Barratieri tarafından akşap olarak dizayn edilen ilk köprü, birçok yangın geçirmesinden sonra, 1591 yılında Antonio de Ponti'nin planı olan köprü, taş olarak inşa edilip, günümüze kadar değişmeden gelmiştir.
San Polo ve San Marco yerleşim bölgelerini bağlayan köprünün rampalı yürüyüş yolunun her iki tarafında dükkanlar bulunuyor.Bir şeyler almak isterseniz tercihiniz, köprüye gelen her iki yakanın ara sokaklarında yer alan dükkanlar olsun....


  
San Marco meydanına doğru yürüyüşüme devam ederken,tipik dar sokaklardan,sayısını unuttuğum, ancak iki gondolun yan yana geçebileceği kanallar ve iki yakayı birleştiren köprülerden geçtim. Fotğraf çekmeyi seven bir kişi olarak yüzlerce çekim yaptım...



Ancak çok belirgin bir şey var ki ; Venedik bakımsızlıktan çok muzdarip, binaların sıvaları dökülmüş, kimileri iskan dahi edilemiyecek duruma gelmiş vaziyette.Buna rağmen hala güzelliklerini koruyanlar, geçmişi hayal dünyanızda canlandırmaya yetecek bazı detayları kaybetmemişler.....


Ağır aksak bir tempoda geniş meydanlara açılan dar sokaklardan geçerek San Marco meydanına ulaştım.
Bu arada, belirtmem gerekir ki bu yazım tam anlamıyla bir seyahat ajandası değil, asıl amaç, benim Venedikte merak ettiğim yerler ve mesleğimin gereği, yapıların estetik ve de tarihsel bilgileri ile ilgili hususları sizler ile paylaşmamdır... Tabi araya çeşni katması anlamında, bazı ulaşım, alış veriş vb. bilgilerin başlıklarını da yaralı olur düşüncesiyle paylaşıyorum...

Cephe dizaynlarında tarihin yansımasını gördüğünüz binalar,adeta koridor görünümünde sokaklar, bunların arasında ışığın gölgeleri, vitrinleri süsleyen maskeler, lavanta satan dükkanların görsel vitrinleri....Velhasıl romantik dokunuşları hissederek her adımda başka duygular içerisine alıyor insanı Venedik......





Binaların rengarenk çicekler ile süslendiği sokakları geçerken kimi zaman bir akordeon sesi, kimi zaman bir sokak şarkıçısının nağmeleri eşliğinde San Marco meydanına ulaştığımı farketmedim bile....
 Bizans etkisinde kalan kubbe kemer ilişkisi, figürler ve freskleri ile ilk kez Bizans etkisini avrupa'da yansıtan "Basilica di San Marco "  karşımdaydı. Bu Katedralin, uzun yıllar Aziz Jean, Aziz Luc ve Mathieu'nun incillerinin gölgesinde kalan incilin yazarı Aziz Marco'nun   adına yapıldığı, hikayesinin ise ;


828  yılında venedikli tacirlerin Aziz Marco'nun kalıntılarını İskenderiye'den çalarak getirmesi üzerine, Venedik dükasının  (Doç'unun) talimatı ile tek kubbeli ahşap yapı 832 yılında bitirilmiş ve Doç'lara ait bir kilisedir.
Ana  cephenin sol tarafında yer alan mozaik çalışmada, aziz Marcus'un kemiklerinin kaçırılış öyküsü anlatılmıştır.Venedikli tacirlerin kalıntıyı domuz sandıklarında kaçırdığı,domuzun da islam dinin de mekruh olması nedeniyle kontrol edilmediği ve kolaylıkla kaçırıldığı resmedilmiştir.


Ana cephe üzerinde Venediği temsil eden, pençesinde incil tutan kanatlı arslan heykeli ve çeşitli dini ritiuellerin canlandırıldığı mozaikler ile asılları müze de bulunan, haçlıların   hipodrom (sultanahmet) meydanından çaldıkları, dört at (qudriga) heykeli bulunmaktadir,  bunların İstanbul'dan çalınan ilk tarihi eser olduğu düşünülmektedir.

Kilise içerisinde bulunan Pala d'Oro da bunlardan biridir.250 parça ince altın ve mine işlemeleri olan bu altar perdesi nadide bir eser olarak sergilenmektedir.


Çeşitli yangınlar, isyanlar sonucu tahribata uğrayan kilise, İtalyan -Bizans  stili olarak tüm eklentiler sonucunda 13.yy.da bugünkü görünümünü almış, Doç'un özel kilisesi olmaktan çıkarılmıştır.
İç bölüm yaklaşık 4000 m2 bir alanı kapsamaktadır. Girişten itibaren başlayan altın kaplamalar , narteks  boyunca, kronolojik sıralamayla ilk iki incilden (la Genése ve l'Exode)  sahneler resmedilmiş. Sağ tarafta kalan kubbe üzerinde yaratılış, merkez kubbede  tufan, Nuh'un gemisi ve Babil kulesi sahneleri anlatılmış.İbrahim'in hikayesi sol tarafta ki kubbe de , son kubbede ise Moiz'in hikayesi resmedilmiş, ayrıca  göğe yükseliş ve incilden anlatımlar çarpıcı bir şekilde ifade edilmiş.....
Hazine bölümünde hiristiyan dinine ait bizim kutsal emanetlere benzeyen değerler var, Meryemin bir tutam saçı, İsa'nın çarmıha gerildiği ağaçtan parça ve İsa'nın kanı gibi......

 Meydanda bulunan, 1720 yılı kuruluş tarihli, Café Florian'da canlı klasik müzik eşliğinde, Katedral, çan kulesi, Dükler sarayı, tarihi saati ve güvercinleri seyrederek, tüm günün yorgunluğunu atmanızı tavsiye ederim...

Venedik ile alakalı anlatacaklarım bitmedi,okuyanları sıkmamak adına Murano,Burano ve Lido adalarını bir sonraya bıraktım...

Kalın sağlıcakla....















1 yorum:

  1. It is best to take part in a contest for one of the best blogs on the web. I'll advocate this web site! online casino games

    YanıtlaSil