UZAK DOĞUDAN ESİNTİLER KAMBOÇYA
Çoğumuzun bildiği gibi ,Evliya Çelebi Seyahatnamesinin girişinde , seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken , bir gece İstanbul’daki evinde ,eski tabir ile “beyne’n –nevm ve’el-yakaza “ yani “uykuyla uyanıklık arasında” Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp "seyahat ya Resulallah" demesi misali ,talebelik yıllarımdan bu yana fırsat buldukça gezmeyi ,seyahat etmeyi kendime amaç edindim.
Galatasaray Lisesindeki talebelik
yıllarım da European Rail Pass ile başlayan gezilerim , iş hayatımın bana
tanıdığı imkanlar ile durmadan devam etti.
13 değişik ülkede mesleğimi sürdürmem sırasında ,
bulunduğum diyarlar ve yakın çevrelerini dolaşmamın yanı sıra , tatil
fırsatlarını değerlendirerek kuzeyden/
güneye,doğudan/batıya yer kürede 59 ülkeyi görme fırsatını buldum.
Bazı ülkeler de kültür
varlıklarını,bazıların da çeşitli medeniyetlerin , binlerce yıl öncesinde gerçekleştirdiği
oluşumları hayretle izledim. Bazen bir medeniyetin benzer temalarını binlerce
kilometre uzaktaki yerleşimlerde yansımalarını görerek , insanlık
tarihindeki kavimler göçünün izini sürdüm.
En son yaptığım Uzak doğu
gezisinin,Kamboçya ayağında ,1975-1979 yılları arasında yaşanmış “Öz Soykırım
“olaylarının boyutlarını ve 1992 yılında
Dünya Kültür Mirası listesine girmiş olan Khmer medeniyetine ait Angkor Wat
antik şehrini ezcümle Kamboçya izlenimlerimi sizler ile paylaşmak istedim.
Hong Kong’tan Air Asia ile 4 saatlik bir uçuştan
sonra Cambodia, Phnom Penh İnternational
hava alanına indik, kapı vizesini aldıktan sonra uzak doğuda sık sık
kullandığım bizim triportörleri andıran “Tuk Tuk”olarak
adlandırılan motorsiklet bozmalarından biriyle otelime yönlendim.
Güleç yüzlü sürücüm ,çat
pat İngilizcesiyle fotoğraf makinem ile sırt çantamı kollamamı söyledi.Ancak
Kamboçya da bulunduğum dört gün süresince
bu konuda hiçbir rahatsızlık hissetmediğimi belirtmem lazım.
Yollar da inanılmaz
bir trafik anarşisi var,aniden yola çıkan araçlar mı dersiniz ,ters
yöndedersiniz tam bir karmaşa , üstüne üstlük bir de rallici sürücümün gidenler
mi n verdiği tedirginlikten sonra sağ salim otele vasıl oldum.
Kızıl Khmer’lerin Pol Pot liderdiğinde 1975 – 1979 yılları arasında yaptıkları soykırımım izlerini görmek üzere İlk durağım yakın tarihte yaşanmış Kızıl Khmer vahşetini gözler önüne seren Killing Fields (Ölüm Tarlaları).
1975 –
1979 yılları arasında Kamboçya’da yönetimde bulunan diktatör Pol Pot
önderliğindeki bu komunist rejim kendi kendine yeten bir tarım toplumu
oluşturma ideolojisini benimsedi ve bu toplumun temel direği olarak gördüğü
köylü ve toprak çalışanı vatandaş sınıfına dahil olmayan tüm Kamboçyalıları
katletmeye başlar.
Fransa’da Sorbonne Üniversitesindeki eğitimi sırasında komünizme ilgi duyan Pol Pot Kamboçya’ya döndüğünde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Maocu bir gerilla örgütüne katıldı ve kısa sürede hızla yükselerek örgütün başı haline geldi. Khmer Rouge (Kızıl Khmer) diyorlardı kendilerine, 100,000 kişilik ordusu siyah üniforma üstüne kırmızı poşu takıyordu. İç savaşta sürgündeki kralın desteğini alan Pol Pot, rakibi olan generali devirerek ülkenin başbakanı oldu. Tüm yetki artık kendisindeydi.Resimde sol başta Pol Pot.
Ona göre ,Kamboçya sıfır yılına (Year Zero) geri dönmeliydi. Böylece yok etmeye başladı tüm şehirleri, hastaneleri yıktı, okulları kapattı, tapınakları yakıp heykelleri parçalattı, başta doktor, öğretmen, avukat, sanatçı, yazar gibi eğitimli kesim olmak üzere herkesi tutuklattı ve yüzlerce insanın tek hücreye yığıldığı hapishanelere dağıttı.
Tuol Sleng S-21 Hapishanesi
(resimdeki bina benzeri 3 blok daha var.)Daha önce okul olan ,Tuol Sleng S-21 hapishanesinde
akıl almaz işkenceler yapıldı,
sınıfların içine yapılmış tek kişilik hücrelerde ayaklarından zincirleniyorlardı.
Getirilen
insanların tümü resimlerini de içerecek şekilde kayıt altına alınıyor infaz
sonrası tekrar belgeleniyordu.
Aç bırakıldılar, kadınlara
tecavüz edildi,çocuğu annenin kucağında iken beynine şiş sökülüp öldürüldüler.......
Kimileri canlı canlı su bidonlarına ayaklarından asılarak ,kimileri ise su dolu teknelerde boğuldular..... açlıktan ya da dayaktan ölmeyenleri ise kamyonlarla yakındaki Killing Fields “Ölüm
Tarlaları”na götürüyorlardı.
S-21 turunu bitirdiğimde
bahçede bir müddet dolaşarak gördüklerimin etkisinden kurtulmaya çalıştım.Yakın
tarihimizde yaşanan bu vahşetten ders alınması gerekirken halen dünyamızda
yaşanmakta olan kaosu düşünmek beni derinden yaraladı.Buradan Ölüm Tarlalarına
gitmeye orada göreceklerimi düşünmek beni ürkütüyordu.Sonuçta bu düşüncelerle
bir Tuk Tuk ile gene yola düzüldüm….
Audioguide alarak alanda
turlamaya başladığımda ilk olarak anıtsal bir yapı ziyaretcileri karşılıyor.
Ancak yaklaştıkca dehşetin
boyutları tüm çirkinliğiyle ortaya çıkıyordu. Ölüm Tarlaları’nda tesbit edilen 129
toplu mezardan 89 adedi açılmış ve burada akla hayale sığmayan yöntemlerle
hayatına son verilen Pol Pot kurbanlarına ait 9.000 kafatası çıkarılmış. Anıtın
içinde bu 9000 kafatası kat kat raflarda sergileniyor.
Burada, genellikle palayla, zincirle, baltayla defalarca vurularak öldürüldükten sonra kafaları bedenlerinden sökülüyordu, silah kullanmıyorlardı , çünkü kurşun israfı yapmak istemiyorlardı!
Cesetler önceden kazılmış toplu mezarlara, kafalar
ise ayrı bir yere atılıyordu , çocuklar, bebekler… Dört yıllık dönemde
3.000.000 civarında kişinin öldürüldüğü belirtiliyor ,düşünün ki o sıralar
Kamboçya’nın nüfusu 8.000.000……
Kurbanların bebekleri ya da çocukları büyüyünce
katliamı yapanlardan intikam almasın diye gövdelerini bu ağacın gövdesine vurarak öldürmüşler.
O ağaca “Killing Tree” (ölüm ağacı) adını vermişler,ağaç üzerinde öldürülen bebekler için kırmızı kurdeleler asılmştı.........
Ölüm tarlalarından otele malum
ralli aracı ile dönüşümde gördüğüm korkunç sahnelerin sentezini yaparak,
yollarda yaşlı insanlara pek az rastladığımı ,nüfusun büyük çoğunluğunun
gençlerden oluştuğunu katliamın belli yaş düzeyinde ki insanları erittiğini
gördüm.
Bu insanı olağanüstü üzen iki yerden sonra sırada Kraliyet
Sarayı var. Kraliyet Sarayı (Royal Palace) 15. yüzyılda King
Preah Ponhea Yat zamanında yapılmış, daha sonra 19. Yüzyılda King
Norodom tarafından bazı eklemeler yapılmış.
Saray nehrin hemen karşısında
inşa edilmiş. Ülkedeki önemli tapınak ve Pagodalar'ın minyatürleri de saray
bahçesinde bulunuyor.
Kraliyet sarayı
Silver pagoda zemin
kaplaması gümüş ve elmas taşlarla süslü olan
Altın Buddha ve 17. YY’dan kalma Zümrüt Buddha heykelleriyle meşhur..
Oldukça hüzünlü manzaralar sonrası Kamboçya’nın
UNESCO Kültür Mirası listesindeki Apsara dansını izlemek biraz olsun
rahatlattı., Apsara
dansı, 1000 yıldan fazladır yaşayan geleneksel bir yerel dansı
türü. El ve ayak figürleri görülmeye değer.Devlet tarafından açılmış olan dans
okullarında eğitim verilerek gençlerin bu geleneği sahiplenmesi sağlanıyor.
Wat Phnom ,Wat Langa,Wat Ounalom
Tapınakları şehir içinde yer alan
tapınaklar.Eğitim okullarda çoğunlukla Budist rahibler tarafından
veriliyor.Bunlardan birini görmek istediğimde ,
bahçede dinlenen rahipler ile tanışma fırsatı buldum.Sohbetimiz sonucunda dershaneye davet edilerek Türkiye hakkında bir konuşma yapmamı istediler.Katıldım ve güzel anılarım oldu…
Uzun süredir görmeyi arzuladığım Siem Reap şehrinde ki Anghor Wat tapınaklar alanına önce uçakla
gitmeyi planlamıştım.Ancak ben yüzen köyler ,yerel tekneler,pirinç tarlalarını
yakından görmek için Siem Reap’e 6 saatlik nehir yolcuğu sonunda vardım.
Yolculuk çok rahat ve güzel bir
havada geçti. Neredeyse tüm yolcular ve ben teknenin
üstünde güneşlenerek seyahatı tamamladık.
Angkor Vat, Kamboçya'nın Siem
Reap kentinin 6 km. kuzeyindeki Angkor antik
şehrinde 1115-1145 yıllarında Kral II. Suryavarman tarafından
yaptırılmış dev bir tapınak-şehir.Khmer mimarisinin en önemli örneklerinden birisi olup Kamboçya ile özdeşleşmiştir; ülkenin ulusal bayrağının üstünde de betimlenmektedir.Khmer Krallığının başkenti ve gücünün simgesi olan Angor
Vat, Vişnu adına bir Hindu tapınağı iken 13. yüzyılda bir Budist
tapınağına çevriliyor. 14. yüzyılda Khmer Krallığı başkentinin Phnom
Penh’e taşınmasından sonra terkedilip orman tarafından sarılıp
sarmalanmış olarak kalıyor ve 1858’de Fransız doğa bilimci Henri Mouhot tarafından
yeniden keşfediliyor. Üzerinde toplanmış topraklar ve vahşi otlar, 20. yüzyılda
temizleniyor. Yapı, günümüze dek oldukça iyi bir korunma altında ulaşabilmiştir
ve kuzeyindeki Angkor Thom antik şehri ile birlikte
1992 yılında Dünya Kültür Mirası Listesi'ne girmiştir.Ülkeye
gelen turistlerin en çok ziyaret ettiği yerdir.
Angkor Vat, Hinduizm'de
Tanrıların yaşadığı yer olduğuna inanılan Meru Dağı'nı
simgeleyen dağ biçimli kubbeleri ve galerili (balkon) avlusuyla Kmer
mimarisinin iki ana ögesini taşır: Bir piramit ve eş merkezli
galeriler. Tapınağın çevresinde 3.6 km uzunluğa denk gelen kalın
duvarlar ve hendekler bulunur. Tapınağın dört bir köşesinde birer küçük,
ortasında bir büyük kubbe bulunur. Birçok Angkor tapınağının aksine Angkor Vat
batı yönüne bakar.
Tapınağın tüm yüzeylerinde, çatılarda, pervazlarda ve sütunlarda
taş heykeller bulunan heykelleri ile ünlüdür. Hint mitolojisinden sahneler,
hayvan ve insan figürleri, soyut motifler içeren ve genellikle yarım kabartma
frizlerden oluşan binlerce rölyef vardır.Angkor şehri, 890 yılında Kmer Krallığı'nın başkenti olmuştur.
Alan içerisinde bir çok tapınak bulunmaktadır.Bunlardan Four Faces tapınağı , kubbelerinin dört tarafında yer alan ve bütün yönleri kontrol eden yüz figurleri enteresandı.
Söz konusu alanı ancak 3 günde tamamını olmasa
bile enteresan bölgelerini ancak dolaşabildim,takdir edersiniz ki hepsini
sığdırabilmem mümkün değildi.Onun için derim ki zamanı siz yaratıp , fırsatı
bulduğunuz da bu yerleri ve bir çok diğerlerini geziniz.Kimbilir belki de
dünyanın bir ucunda karşılarız …..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder