Galatasaray lisesinde okuduğum yıllarda , 10.ncu sınıftan 11 .nci Sınıfa geçtiğim yıl rahmetli babam hem ödüllendirmek ve hemde yaz kurslarına katılmak için Paris'e göndermişti beni , sene 1968.
Daha sonrasında üniversite ve en son 1973 yılında Fransa macerası son bulmuştu.
Seneler sonra kızımın üniversite yıllarında kendisini görmek üzere Amerika'ya gitmek için de transfer istasyonu olan Paris'i kuş bakışı olarak 34 sene sonra görüp anılarımı tazelemiştim .
En sonunda Eylül/2014 yılında eskiden dolaştığım sokaklarda, oturduğum cafe lerde anılarımı yaşamak üzere ver elini Paris dedim.Cezayir Houari Boumedyen hava alanından 2saat 10 dakikalık bir uçuştan sonraCharles de Gaulle hava Alanına inişi takiben air France otobüsleri ile 2E terminalinden şehre hareket ettiğimde kafamda gezeceğim yerleri programlamaya başlamıştım.
Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra Eski adıyla Place de l'étoile yeni adıyla Charles de Gaulle Meydanı'na geldik ,teknolojiden yararlanarak otelimin yerini anında tesbit edip ,meydana bakan sevimli ,temiz ,personeli oldukça kibar olan ELYSEE oteline yerleştim.Valizimi yerleştirmenin ardından otelden ayrılıp Champ Elysee bulvarına çıktım. Seneler öncesi gençlik yıllarım da aklıma takılan dizeleri hatırladım bir an,
J'allais le long des rues
Comme un enfant perdu
J'étais seul j'avais froid
Comme un enfant perdu
J'étais seul j'avais froid
Toi Paris, tu m'as pris dans tes bras”
Kaybolmuş bir çocuk gibi
Caddelerinde yürürken
Yalnızdım ve üşüyordum
Paris, sen beni kollarına aldın
Zafer anıtı Napolyon savaşları döneminde Fransa adına savaşan askerler anısına yapılmış. Anıt 51 metre yüksekliğindeki sütunlar üzerinde duruyor ve genişliği 45 metre. Anıtın iç duvarlarına 558 Fransız generalinin adı yazılmış, savaşta ölenlerin ise altı çizili. Meçhul asker Anıtı olarak da bilinen bu eserin altında Fransa için ölen askerlerin anısına daima yanan bir ateş Onlara olan saygılarını ifade ediyor. Champs Elysées bulvarından batıya doğru yürüdüğünüzde takriben 8.64 ha büyüklüğünde CONCORDE (uyum ) meydanına ulaşmış olursunuz. XV.ncı Louis'nin mimarı olan Ange-Jacques Gabriel tarafından dizayn edilen alanın yapımına 1755 yılında başlanıp 1775 yılında bitirilmiş ve XV.nci Louis meydanı olarak isimlendirilmiş. Söz konusu alan Fransız ihtilalinden sonra Place de la Révolution meydanı olarak isimlendirilmiş ve kurulan giyotinde 21 ocak 1793 tarihinde Kral XVI .ncı Louis ve Kraliçe Marie Antoinette ile Robespierre ,Lavoisier vb. ünlü isimlerin de bulunduğu 1300 kişi bu alanda idam edilmiştir.
Fransız ihtilalinden sonra 1814 de tekrar yerlerine dönen Bourbon hanedanlığı , 1815 te ilk fransa İmparatoru Napoléon'un düşmesinin ardından tahtı ele geçirdikten sonra alan tekrar Louis XV meydanı olarak isimlendirildi.1830 devriminden ise sonra bugünkü ismi olan Concorde olarak anılmaya başlandı. Franklin Roosevelt caddesinden Seine nehri kıyısını takiben Parc du Champs de Mars ve Paris'in simgesi Eyfel Kulesine doğru yürürken, büyük saray (grand palais ) tüm görkemiyle önünüze çıkacaktır. Grand Palais 1900 yılında dünya fuarı için
inşa edilmiş bir saraydır.
Grand Palais |
Binanın en bilinen özelliği camdan yapılmış
çatısıdır. 1900 yılında dünya fuarına ev sahipliği yapan Paris'te bu
önemli organizasyon için, şehirde birçok proje yapıldı.
Bu dönemde inşa
edilen ünlü yapılar arasında Grand Palais, Petit Palais ve Pont
Alexandre III de vardır.
Alexandre III Köprüsü |
Uzun bir yürüyüşten sonra Eyfel Kulesine ulaşınca çimenlerin üzerinde yürümekten sızlayan bacaklarımı eyfele bakarak dinlendiriyorum.
Güneşin batımına az bir zaman kaldığı için hemen uzun kuyruklardan birine girip yaklaşık yarım saatlik bir bekleyişten sonra bizi tepeye çıkaracak asansöre yönleniyoruz.İkinci katta asansör değiştirip tepeye varıyoruz.
Güneşin batımına az bir zaman kaldığı için hemen uzun kuyruklardan birine girip yaklaşık yarım saatlik bir bekleyişten sonra bizi tepeye çıkaracak asansöre yönleniyoruz.İkinci katta asansör değiştirip tepeye varıyoruz.
Kule adını tasarımcısından almış. 1887-1889 yılları arasında Fransız
devriminin 100. yıl kutlamalarında Dünya Fuarı için daha sonra yıkılmak
üzere kurulmuş. İletişim ve haberleşme için uygun yüksekliğe sahip
olduğu görülünce 1901 yılında radyo anteni olarak kullanılmaya başlanmış
ve yıkılmasından vazgeçmişler.
Anten dahil yüksekliği 324 m yi bulan kule yaklaşık 100 katlı bir binaya denk gelmekte. Yüksekliği sıcaklığa
bağlı olarak 15 cm lik değişkenlik gösteren kuleyi , 300 işçinin 26 ayda 18038 adet parçayı 2. 5
milyon perçin kullanarak biraya getirmiş. 40 ton boya kullanılmış.
Güneşin Paris üzerinde batışını bir kadeh şampanya ile seyre
dalıyoruz.Her şehrin, Her ülkenin bir sembolü vardır ya, malum Eyfel
Kulesi sadece
Paris’in veyaFransa’nın değil , belki de kıta Avrupası’nın da simgesi
olma özelliğini taşıyor.
Kulenin son katına çıkarak doyumsuz Paris manzarasını muhakkak
izlemelisiniz.
Parc du Champs de Mars |
Akşam güneşinde Seine nehri |
Chaillot, 19. yüzyıla kadar bir köy olmasına rağmen İkinci İmparatorluk
döneminde Paris’in büyümesiyle şehirle kaynaşmış. Napoleon bu tepeye
imparatorluğun çöküşe geçmesine rağmen bir saray yaptırmaya karar verip 1826 yılında İspanya zaferi sonrasında Trocadero sarayını inşa ettirir.
Günümüzde müze olarak
kullanılan sarayın Seine nehri tarafı taraçalı bahçeleriyle (Jardins du
Trocadero) sarayı nehirle buluşturur.
Bir bütün olarak düşünülen kanatlar ile saray ayrı zamanlarda yapılmış yapılardır.
Kanatlar eski Trocadero sarayından kalmadır. 1935 yılında merkezde bulunan bina yıkılıp ,1937 yılı uluslar arası sanat ve teknik fuarı için inşa edilmiştir. Günümüzde müze ve exposition merkezi olarak kullanılmaktadır.
Burada bulunan Trocadero Çeşmeleri’de görülmeye değer noktalardan.
Ayağımızın tozuyla hiç dinlenmeye zaman ayırmadan 12 saate yakın bir süre durmadan dolaştık .
Bisikletli taşımacılar her an ve her yerde önünüze çıkabilir , ilk günden passe carte almadığımız için birisine binip ver elini Champs Elysées diyoruz.Otelimize yakın bir café de yorgunluk biralarımızı yudumluyoruz.Her ne kadar Belçika biralarının çeşitliliği ile yarışamasa da ,Fransa'da geniş bir bira yelpazesini bulmak mümkün. Bir Belle Vie ve Heineken alarak geceyi kapattık.
İkinci günümüze ilk iş olarak otobüs ve metroda kullanacağımız pass kartlarımızı alarak başladık.Paris metrosu ile şehir de ulaşılmayacak nokta yok.Yeter ki panolardan gideceğiniz yer için hangi hattı nerede değiştireceğinizi tesbit edin.Bunu da gayet kolaylıkla yapmanız mümkün. Kişi başı 17.00 euro vererek 3 gün için 1 ve 3.ncü bölgelerde serbest dolaşım kartınızı alabilirsiniz.
Sarı 1 no lu metro ile Chatelet ye geldik.
Seine nehri üzerinde, Paris'in tam ortasında bulunan iki adadan biri olan Île de la Cité tarihte Paris'in ilk yerleşim yeri olma özelliği taşıması bakımından çok önemli bir ada. Romalılar zamanında çepeçevre surlarla korunan bu ada ve çevresinde kurulan yerleşim yerleri ile bugünkü Paris'in ilk temellerini atmış.
Günümüzde pek
çok önemli anıtsal yapıyı üzerinde barındırması bakımından ayrı bir
öneme sahip bu ada konum olarak kuzeyde Chatelet, güneyde Saint Michel
arasında yer alıyıor.
İlk olarak Notre Dame kilisesini gezmek istediğimiz de uzun kuyruklardan dolayı içeri girmeyip mimari bir şaheser olan binayı seyre dalıyorum....
Napolyon'un taç giyme töreninden Victor
Hugo'nun hayal dunyasına Notre-Dame Katedrali, bir çok önemli olaya tanıklık etmiş Fransa'nın en
tanınmış kilisesidir.
1163-1250 yillari arasinda gotik
tarzda inşa edilen Notre-Dame Katedrali ,Fransiz devrimi sırasında çok
kötü günler geçirmistir. Halk ön cephedeki peygamberleri fransız
kralları sanıp başlarını kopartmıştır.
Bugün görünenler sonradan yeniden
yapılmış olanlardır. Devrimciler çok daha ileri gitmişler kiliseyi
katolik ayinlerine kapatıp 10 kasım 1793 de burasını aklın mabedi ilan
etmişlerdir. Fransa ile Vatikan arasında varılan uzlaşıdan bir yıl sonra
ki bu olay Fransa tarihinde "Konkordato" olarak bilinir , 18 Nisan 1802 yılında yeniden ibadete açılmıştır.
Victor Hugo'nun ünlü romanı Notre-Dame'ın
Kamburunun 1831 yilinda yayınlanması ile birlikde dünya çapında çok
büyük bir ün kazanmıştır.19.ncü yüzyıl başların da harap durumda ki kilise yıkılmak istenmiş ancak Hugo nun romanı dikkatleri toplaması ile üzerine kilise restore edilmiştir.Gözlerimin önünden Notre Dame de Paris müzikalınde ki Esmeralda geçerken ,Quasimodo 'nunyani çeyrek adamın söylediği "Belle"şarkısını hafifce mırıldanıyorum. Köprüyü geçip Quartier Latin'e ayak basınca kalabalık bir yaya grubu,hediyelik eşya dükkanları bir curcuna ortasında kalıveriyoruz hani sanki İstanbul sirkecide gibi....
Seine nehri kıyısından Quai Saint-Michel caddesinden yürüyerek Saint -michel çeşmesine geldik.
Bu meydanda bulunan ve şehrin genel yapısıyla örtüşen eski bir yapıt, bu
yapıttan doğal bir şelale gibi, güzel bir kadının dalgalı saçlarınin
yumusakligiyla havuza dökülen sular, ve bu suları yapıyla örtüştüren
binbir heykelin güzelliği paris'teki en harika buluşma mekanını doğal
olarak oluşturmuştur.
Hatta bu mekanda buluşmak istediklerinizle
buluşamayıp, buluşmayı hayal edemeyeceğiniz insanlarla karşılaşmanız çok
olasıdır.Bende yaklaşık 40 yıldır görmediğim Paris'te yaşayan psikolog teyze kızım
sevgili Şükran ile burada hasret giderdik.
Baron Haussmann tarafından Parisin yeniden dirilişi döneminde 1855 yılında yaptırılmıştır.Duvar üzerinde yapılan anıtsal çeşmelerin son örneğidir.Duvarlarında adalet , kuvvet ,ılımlılık gibi konuları simgeleyen değişik sanatçıların heykelleri bulunmaktadır.
la prudence la force la justice la tempérance
HenriAlfred Jacquemart tarafından yapılmış Dragon heykeli.
Francis Joseph Duret tarafından yapılan ve çeşmenin merkezinde bulunan heykelde Şeytanın öldürülüşü tasvir edilmiş.
Rue du Petit Pont yolunun girişinde tesadüfen karşımıza çıkan İstanbul kebab lokantasında yemeğimizi yedik ,yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim.
Aynı bulvarı takiben 42 sene önce koridorlarını arşınladığım Sorbonne Üniversitesine doğru yürüyüşe geçtik.Seneler ne kadar çabuk geçmişti sanki dün gibiydi ve karşımdaydı tüm anılarımla ........
SORBONNE UNIVERSITE DE PARIS
Nostaljiden sıyrılıp yola devam , Panteon ilk durağımız Panteon. Paris'in koruyucu azizesi Geneviève'e ithaf edilen bir kilise olarak inşa edilmişse de,Fransız Devriminden sonra kilise fonksiyonunu kaybetmiş,Voltaire , Jean Jacques Rousseau ,Victor Hugo,Emile Zola ,karı koca Curie'ler gibi önemli Fransız entellektüellerinin gömüldüğü bir anıt mezar halini almıştır.
Her ne kadar Restorasyon çalışmaları sırasında açık olduğu belirtilse de mezarların bulunduğu tarafa geçemedik.
İlk bölümü burda kesip , bir sonraki yazımda Paris'in enteresan olduğunu düşündüğüm bölgelerini sizlere tanıtmaya devam edeceğim.
Kalın sağlıcakla.............
İlk bölümü burda kesip , bir sonraki yazımda Paris'in enteresan olduğunu düşündüğüm bölgelerini sizlere tanıtmaya devam edeceğim.
Kalın sağlıcakla.............
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder